annecik, babacık ve safinaz
bu yıl günler yün ip gibi uzuyor, ipler çapraşık. sana
ördüğüm süveterler bu yüzden hiç giyilmiyor, boşluk açamadığımdan. belki
safinaz'a giydiririm, o doğduğundan beri nefes almıyor, alışık. hem antrenmanlı
boğulmaya. boşluksuz süveterler düzebilir. biliyorsun, ben de boğucu işlerin
rahmiyim. bana belki anne der, anneleşirim. sokaklar mesela eskiciler,
bi’milyoncular, overlok makinesi beni sever ama safinaz bu süveterle
erkekleşir, ona kıyamam. vazgeçelim.
peki ya sen ne zaman geleceksin? yün ip biter mi veya kış? eğer gecikeceksen de önemli değil, balkona meyve-sebze ekiyorum. sana kadar yetişir.
hiçbir yemek ve tatlı tarifini ezberleyemedim, hepsini kötü el yazımla, hiç öpmediğin elimin yazısıyla acı kahve deftere not ettim. oradan baka baka muhallebi pişirecektim dün. sonra fatoş teyze çaldı kapıyı, kokuya gelmiş. kış alameti! benim burnum tıkalı. "yine mi dibi tuttu be kızım?" dedi. bir koşu gittim dibe, haklıydı, gördüm. görmeden inanmıyordum yanığa. hamarat bir karı olmanın ilk şartı, fiyasko. hahha!
güldüğüme bakma, çok ağladım. safinaz ıslandı, onu çamaşır ipine astım. cezalıydı, kızdım çok. hadi benim burnum tıkalıydı, peki ya o? o alamaz mıydı kokuyu? annecik annecik, yanıyor diyemez miydi? diyemezdi ama sen olsaydın ona ninniyi senin sesin söylerdi. senin sesin pamuk gibi, safinaz ile aranızdaki en büyük benzerlikti. göğsünde en güzel uyurdu. rüyasında babacıkla maça gitmeyi, güvercinlere arpa vermeyi, eve dönmeyi görürdü. böylece muhallebim esmerleşmezdi. ah bu kez de laf tuttu beni!
safinaz… eyvah! ipte unuttum onu, güneş söküvermiş göbeğini. bir iğne, bir iplik… diktim hemen, eskisinden daha sağlam, daha yeni oldu. bir an bizim için de bunu düşündüm. içeri çıktım, dışarı girdim. ikimizin ortasında bir hol…
bu holde sen eskirken evcilleşen bacaklarım oldu, hiç beklemezdim onlardan bunu. seferî olduğumu unutup tünedim salona, bir filme üç saat bakmayı içimdeki çitaya rağmen becerdim. yönetmen adları, kült filmler, klasik müzikler ve adaje öğrendim.
tarif defterime bazen seni, gül buketli damat olarak not ediyorum kötü el yazımla, hiç öpmediğin elimin yazısıyla. safinaz'la ben, o sayfanın başında, sabaha kadar nöbet tutuyoruz. yine de eskimekten alıkoyamıyoruz seni.
sen gelmezken sabah oluyor, safinaz'a süt ısıtıyorum. süt kokusu hep midemi bulandırıyor, biliyor musun? cık! büyümek için farklı yollara başvuruyorum: perde asmak mesela, şu ev tipi merdivenler gıcıra gıcıra boyumu çok uzatıyor, yalancıktan da olsa devleşiyorum. güçleniyorum da koltukların yerini değiştirerek. değiştirmeyi bu aralar çok sık kullanıyorum. evden çıkamazken eşyaları, kendimden çıkamazken saçlarımı falan işte…
ama balkon… balkona çıkınca safinaz'la, bu şeyciklere gerek kalmıyor. meyve-sebze yetiştiriyoruz, sana.
onları çürütme.
gelirken safinaz'a bebek arabası bir de…
![]() |
Bu görsel Canva programı üzerinden, yapay zeka desteği ile tasarlanmıştır. |
Nefis bir kurgu... Safinaz'a selam.
YanıtlaSil